Basma da Fistan Giyemem Aman

Kökü kurutulduysa bulamazsın tabii. Nazilli'de 1937'de kurulan fabrika, 1999'da kapatıldı. Dendiğine göre 1960'lardan  itibaren teknolojik yenilemeler yapılmadığından fabrika gerilemeye başlamış. Herhalde Sümerbank iştiraklerinin tasfiyesi surecinde de son noktayı koymuşlar. 

Basma kumaş, adı üstünde,  bol renkli çicekli desenlerin pamuklu beze işlenmesinden oluşuyor. Fistansa, sözcük karsılığı, elbise. Cumhuriyetin ilk onyıllarında kumaşa ve renkliye olan özlemi o yıllarda karşılıyordu. 1960-70'lerin  Türkanlı filmlerinde aklımızda kaldığınca kırsal insanımızın, genç kızların özellikle tercihi olduğu söylenebilir. Ki türkülere girmiş... 

Sümerbank dedim de, senin ne güzel mağazaların vardı Fahriye Abla. Ulus-Heykel çaprazında ve karşısında farklı zamanlarda iki mağazasını hatırlıyorum Sümerbank'ın. Konumuz basma olduğu için top top kumaşların makasçı - tezgahtarların arkasında tavana kadar yükseldiği, genis dükkanlar hatırlıyorum. Uzaktan seçer ve parmağınla gösterirdin uzun tahta işlik masalarının gerisinde duran tezgahtara.  Şu olsun, yok yok o değil, bir altındaki derdin. Kapalıçarsı halıcılarının halıları yere afili atışı gibi, ağır kumaş toplarını (gençler bilmez, rulolarını, ki 1,80 ende olur genellikle, boyu ise şerefine kalmış) duvardaki yerlerinden indirip masaya çalar, uzun tahta metreleriyle istediğin kadarını  şıpınişi keser, paketler, hazır ederdi. Yarığına da şerit gibi üzeri yazılı bir not sokuşturur, adına ben deyim ordino siz deyin konşimento,  kovboy barlarında barmenin dolu kadehi tezgahın öbür ucundaki müşteriye ittirisi gibi, veznedarın alacağı bir meçhule gönderirdi. Cümle uzun oldu, idare edin. Nostalji, çocukluk anıları, o neydi derken lafın ucunu kaçırdım. Neydii o akşam, neydii o akşam, neydii o akşaam, aaadalar... 

Hariçten laf atana kolay gelir o tezgahtarlık. Sen bir tuvalet kağıdını bile usturuplu koparamazken o adamcağızlar kılıcını rüzgar gibi savurup sen noldu demeye kalmadan kınına yerleştiren samuraylar gibi ustaca yapardı işini. 

Hele bir de yanlış kes... Telafisi yok. Fazlası olsa iyi de, ucun ucun kesersen kumaşı, hele de az kesersen isini görmez, ayıbını örtmez. En usta cerrahın da hayatında birkaç leşi olduğu gibi  bu ustaların da mutlaka hatası oluyormuştu. Ki bazı bitmiş ruloların üstünde kalmış kısa, bir baka yaramaz parça kumaşlar hatırlarım. Ne diyelim? Tüm tezgahtar-makastarlara selam olsun!

Batıyla ticari ilişkilerimizi iki cümleyle özetlersek, Batı bizim onmamızı istemez, hep güdük kalalım, işlenmemiş incir, uzum, fındık, tütünü yok pahasına satalım, katma değeri yüksek nihai mallar zinhar üretmeyelim ister.  Maldaki katma değerin önemini anlatmak için uç bir örnek uyduralım mesela: Madenden taze çıkma bir kilo krom, antimuan ya da bor'u dışarı satsanız kilosuna üç kuruş verirler. O da dış ticaret açığımızın kovuğuna gitmez. Gönderivee ordan birkaç gemicik yapıyorlar, ucuz olunca. Ama sen o hammaddeleri işleyip, seyreltip nihai ürünlerde kullanırsan sana nah der  gönder bize tonlarca diye. Niye? Çünkü o işlenmiş, diyelim çipte kullanılmış ürünün tanesi kaç kaç dolar. Diyemiyor ki yükle de gönder. 

Bizim basmayla bağlantı kuracak olursak,  doğal hammadde oluşuyla  değerlice bir ürün pamuklu. Örneğin naylon, viskon vsden pahalı olacak doğal olarak. Ketendi, ipekti derseniz onların yanına hiç yanaşılmaz. Napıyor böylesi durumlarda kimi çarıklı zihniyetli, dar görüslü, kısa ömürlü vurguncu üreticiler? Örneğin yeni piyasaya sürdüğü ürünü hem eskinin sağlam evladiyelik  malının namından yararlanarak satacak, hem de yeniyetme uyduruk yeni hammaddeyle üretecek, para yapacak. Ne yardan geçiyor, ne serden. Örnegin polyamid vs petrol türevi oranının ağırlıkta olduğu bir ürüne woolmark ya da cotton, baumwolle gibi etiketler koyuyorlar. Markalar da bir asortik bir asortik. Timsah taklidi...

 Başa gelmiş bir örnek: Yağmurda yasak savıcı kırış kırış ince naylondan bir sözde yağmurluklar var. Anorak mi ne deniyor. Önü fermuarlı, koşu yapıp terleyenlerin gözdesi. Bendeki onların kalitesizi. Para verip de almadım, taşındığımızda, sırtında paralansın diye ablam vermişti. Etiketine bir bakacak oldum, "%100 Baumwolle" yazıyor.   Hadi canım!  Ufak at da civcivler yesin. Hedeflerin makro, katkın mikro. Yemezler. Ama neydeceğin ki  naylonlar çıkmış bir kere kerevetine.  

Gün değişir, devran döner, yavaşkasaba, sakinyemek gibi, kumaş sektöründe de eskinin evladiyelik sağlam malları yeniden ayaklanır mi bilinmez.  Ama bugünlerde kumaşın masalı böyle biter gibi. Zirvede, ciroların tahtına oturmuş bir naylon ürünler furyasıdır gidiyor. 

Pekiyi, basma da fistan  türkülerde mi kalacak? Çıkmadık candan ümit kesilmez. Tütü ile idare edeceksiniz bir süre. Tütüyü bilmeyenleriniz vardır. Eskiden ilkokul çocuklarının sahne etkinliklerinde jupon ya da jipon diye naylondan sert bir tül giydirilirdi çocuklara. Seyrek dokumalı, naylondan, adi cam sinekliği gibi kıvrımsız sert duran bir eteklikti. Şimdi çocuklar arasında yine gözde bu tütü. 

Ne diyelim? Basmadan fistan neree, tütü nere...




bulgurdanolmak'a destek olmak için reklam verebilir, sponsor olabilirsiniz. Detaylı bilgi için lütfen tıklayınız.

Yorum Gönder

Daha yeni Daha eski